Gerçek Demokrat Kim?
GERÇEK DEMOKRAT KİM?
Salgında ekonomik ve sosyal ilişkilerin değişimi, üretim kapasitelerinin azalması ve buna benzer bir çok durum… Yaşanan bu süreç pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Tüm bu tartışmaların içinde devletlerin sıkı tedbirleri ve bunun sosyal hayata olan etkisinin devamlılık gösterip göstermeyeceği ve bu durumun dünyada yeni otokrat rejimlerinin oluşmasına ya da mevcut olanların ivmelenmesine neden olup olamayacağı tartışmaları sürüp gidiyor.
Otokrasi tartışmalarının öte tarafında tüm dünyada demokrasinin uygulanış biçimleri ve demokrasi tartışmaları da uzun yıllardır sürüyor. Demokrasi farklı siyasi akımlarda, farklı kültürel yapılarda ya da farklı coğrafyalarda onlarca farklı pencereden yorumlanan bir kavram olsa da tanımı üzerinde hala tam anlamıyla uzlaşı sağlanabilmiş bir kavram değil. Liberal demokrasiler, sık sık kapsayıcı olmaması ve dolayısıyla halkın taleplerini tam olarak karşılamamasıyla eleştiriliyor. Diğer taraftan bazı ideolojik bakış açıları demokrasinin sağlayacağı örgütlenme özgürlüğü içinde dernekler, sendikalar ya da diğer sivil toplum kuruluşlarının doğrudan özne haline gelmesinin sorun teşkil edebileceğini düşünüyor.
Oysa ki en kabul görmüş haliyle demokrasi; seçme, seçilme, ifade ve örgütlenme özgürlüğü demek. Peki sadece bu dört tanım, demokrasiyi nitelemek için yeterli mi?
Kabul görmüş bu dört tanımın dışında demokrasinin sosyal ve iktisadi yönü –pek bahsedilmese de- hayati öneme sahip. Bu yönlerden eksik kalan demokrasiler herhangi bir salgına ihtiyaç duymadan da yeni otokrat rejimler yaratma ya da mevcutların ivmelenmesine neden olma potansiyeline sahip.
Sosyal ya da iktisadi yönden tam demokrasi dediğimiz, farklı gelir gruplarına mensup bireylerin ‘’sağlık, barınma, eğitim’’ gibi temel insani haklardan faydalanırken eşitliğinin devlet eliyle gözetilmesi ve eşitliğin sağlanması demek. Nihayetinde demokrasilerde, yasal eşitlik düzeyinden sıklıkla bahsediyor olsak da aradaki iktisadi farklardan dolayı fiili olarak bunu görmek pek o kadar da mümkün değil. Örneğin eşit sağlık hizmeti en temel haklardan birisi olmasına rağmen neredeyse tüm dünyada alınan sağlık hizmetinin kalitesi kişinin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik grup ile doğrudan alakalı ya da diğer taraftan eşit eğitim hakkının gerekliliğinin tartışılması bile makul değilken gerçeğin böyle olduğunu söylemek zor.
O halde, demokrasinin tam anlamıyla uygulanmasını talep eden ‘’gerçek demokratların’’ temel haklar konusunda bu eşitsizliği göz ardı etmesi ve bunu söylemlerinin dışında tutması da olanaksız. Burada beklenti herkesin aynı gelir grubuna dahil olması değil elbette. Tüm bireylerin eşit kazanç sağlaması imkansız olsa da temel haklardan eşit oranda faydalanması mümkün. Bu imkan tıpkı ifade/örgütlenme özgürlüğü gibi demokrasi ile iç içe düşünülmediği ve iktisadi tarafı göz ardı edildiği sürece uygulanan yönteme karşın ‘’eşitlikten uzak, liberalizmin tahakküm aracı’’ eleştirisinin de her daim geçerliliği olacak.
Demokrasiyi; en temel seçme, seçilme, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi tanımlarının yanı sıra tüm farklı ekonomik gruplar arasında sosyal/iktisadi denge kurabilen adil bir düzen ve ortak bir kültür olarak tanımlarsak ‘’gerçek demokrat’’ hangi ekonomik gruba dahil olursa olsun temel haklar konusunda bu boyutu göz ardı etmeyen ve demokrasinin liberal bir tahakküm aracı haline dönüşmesine karşı olan kişidir diyebiliriz.
‘’Bu anlamda biz iyi miyiz, gerçek demokrat mıyız?’’ sorusu pek tabii bireysel olarak iç dunyamızda tartabileceğimiz bir durum. Ancak tüm sosyal eşitsizliği söylemlerimizden çıkartıp saf bir liberal demokrasi sunduktan sonra ‘’ben gerçek bir demokratım’’ demek de biraz komik ve inandırıcılıktan uzak oluyor.
Yorumlar
Yorum Gönder